6 Temmuz 2011 Çarşamba

+lan bi dakka! sen 27 yaşında mısın?!
-yok, 23üm
+aa
+ben 19 yaşındaydım di mi
-evet
+tamam

12 Haziran 2011 Pazar

ama... ilkokul kitaplarında der ki, cumhuriyet en iyi yönetim biçimidir.

11 Haziran 2011 Cumartesi

oy oy oy!

oy pusulasında bi de küfür olsun istiyorum. küfür olmazsa da, en basitinden, mesela bi "al işte kırdın kırdın!" diyebilelim.

olmaz mı?
az önce yazdığım yazıyla beraber farkettim ki, 5 aydır falan yazı yazmıyomuşum buruya. bu aradaki sürede saçlarımı kestirdim, hazırlığı bitirmeye yaklaştım falan. öyle şeyler. bi de annem hastahanede yatıyo, onun yanında kalıyorum 2 3 günde bir. onun haricinde hayat güzel gidiyo. kitaplar var, filmler var falan. güzel bişiy.

adam.

...
-adam ol
+amin.
+sen de.
-amin.
...

15 Ocak 2011 Cumartesi

az önce blogumun okunduğunu farkettim, çok utandım :)

14 Ocak 2011 Cuma

acayip

...
+ulan ne acayip yaa...
-çok acayip!
+yok, şu acayip:
-ne acayip?
...

17 Aralık 2010 Cuma

kerbela...

Geçeriz dünyada can u canandan,

Kerbelada akan kandan geçmeyiz

Geçeriz ukbada bağ-ı cinandan

Kerbelada akan kandan geçmeyiz


Hüseyin bizim canımız cananımız

Hasan dahi dinimiz imanımız

Kırılsak da pirimiz civanımız

Kerbelada akan kandan geçmeyiz.

Muzaffer Ozak Hazretleri

28 Eylül 2010 Salı

sen onlara bi yamuk yaparsan
onlar sana 2 yamuk yapıyor
fransız sistemi
iyi geceler

büklümcüğme teşkürler

31 Temmuz 2010 Cumartesi

bugün birdenbire "yapabilebilirim" şeklinde kullandığım kalıbın aslında olmama ihtimalini düşündüm. sonra ablama sordum, hakkaten yokmuş. muhtemelen ben küçükken abim uydurmuş, ben de bunu konuşmamızın normal bi parçası sanarak dil dağarcığıma katmışım. "yapabilebilirim" şeklinde kullandığım şey aslında "yapabilirim bile" demekti. yıllardır bunu kullanırken insanlar benim komiklik olsun diye orayı yuvarladığımı sanıyomuş. isin garibi, sanırım ben bunu sinirli bişekilde kavga ederken bile kullanıyodum.

ablam bunun uydurulmuş olduğunu anlatmak için "oladabilir olmayadabilir" şeklinde bişeyden bahsetti. onun gerçekten dilimizde olmadığına inanmak istemiyorum. (ablamın söylediğine göre doğrusu muhtemelen sizin de farkettiğiniz üzere "olabilir de olmayabilir de" olucak) nolur onun aslında olduğunu, türk dil kurumu başkanının bile kullandığını söyleyin.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

hepinıs

çok güzel bi haber almak, çok sevindirici.
çok güzel bi haberi çok geç almak, eh, her ne kadar kırıcı olsa da, hala çok sevindirici.

hepinıza hepinıslar dilerim.

26 Nisan 2010 Pazartesi

internet

internete kötü bişey söylemeyi şimdiye kadar düşünmedim hiç, çok da süper bişey zaten internet. ama sevdiğin insanların yüzlerini görmeden onlarla iletişim kurmak hoş bişey değil.
normalde yüzünü gördüğüm zaman yüzümde gülücükler açan insanların söylediklerindeki rahatsız edici şeyler, o yüzlerindeki güzellikle, o gülüşleriyle tamamen yoksayılan şeyler. ama internette, msnde, blogda, feysbukta, herangi bi yerde bu güzelim insanları güzelim insanlar olarak görmek yerine, sadece bi takım fikirler, bi takım sözler, bi takım kızgınlıklar, kırgınlıklar görünce hayal kırıklığına uğruyo insan.
insanların güzelim yüzleri yerine, internetin guy fawkes maskelerini görüyoruz. maskelerin altında da insan diyil, fikir var. ve fikirler de kurşun geçirmediği gibi, sevgi de geçiremiyolar malesef.

insan insan olarak güzel cancağızım. insanı insan yapan şey fikir değil.

11 Nisan 2010 Pazar

her gün yeni bir apaçi

milliyet caddede yazılan bu yazıyı, duygularıma tercüman olduğu için aynen buraya geçiriyorum:

Başlık, Facebook’ta açılmış ve çok popüler olmuş bir grubun adı. Yazıyı yazdığım saat itibariyle 56 bin 442 hayranı var. Apaçiler bu ellialtıbindörtyüzkırkiki hayranı çok eğlendiriyor. Önce masum ve mizahi bir hareket olarak başlayan bu sayfa, sayısız başka internet komünitesinin de desteğini aldıktan sonra giderek alayın, dışlamanın ve en sonunda da nefretin doruklarda yaşandığı bir nitelik kazandı. İnternet genelinde yapılan yorumların büyük kısmı yeteneksiz bir küçümseme ve izansız bir tektipleştirmeyle başlıyor; hapse, sürgüne ve hatta ölüme varan dileklerle sona eriyor.

Bileceksiniz, çoğunlukla yoksul ailelerden çıkıp, yoksul semtlerde yaşadığı halde şehrin ‘iyi’ yerlerinde takılan, eklektik müzikler seven, birkaç jenerik saç modeli kullanan ve mutlaka ‘çakma’ şeyler giyen gençlere ‘apaçi’ deniyor. Daha batılı bir görüntü kazanmış ‘kırolar’ olarak da algılayabilirsiniz.
İşlenen suçu mizah zannedenler için bir tanım getireyim. Her şeyin, ama her şeyin mizahı yapılır. Edebiyle olursa ölümün bile mizahı yapılır. Ancak mizah, komiği çıkarmak için teşhis ettiği farklılığı ayrım yapmak, rütbe dağıtmak için kullanmaz. Çelişkiyi yakalar ve o noktada durur. ‘Yanlış’ı göstermez. Çünkü o zaman neyin ‘doğru’ olduğunu açıklama mecburiyeti doğar. O da biraz sıkar.
Fikrini açıklamakla ahlak öğretmek arasında dev bir uçurum bulunur. Özetle, dünyadaki birçok şey gibi apaçi denen arketipin de komiği vardır, buna gülünür. İş ki, mizahı kendini temize çekme aracı olarak kullanmayasın. Sosyal sınıflarla dalga geçmenin (alay etmek değil) nasıl hakkıyla yapılacağını görmek için Umut Sarıkaya’nın bazen apaçileri de konu ettiği- karikatürlerini bir ders gibi takip edebilirsiniz.
Şimdi de bu çocuklara yönelen nefreti meşrulaştırmak için getirilen eleştirileri görelim.

İNSANLARI RAHATSIZ EDİYORLAR
Doğrudur. Olabilir . Yalnız bazen de üniversite hocaları, karılarını dövüyor. Son derece ‘normal’ insanlar, trafikte kavga çıkarıyor. Bazı taksiciler, bizi dolandırıyor. Kimi memurlar rüşvet yiyor. Çift anadal okumuş mühendislerden bir kısmı 1988’den beri oduncu gömleği giyerek göz zevkimizi bozuyor. Demek ki neymiş, bütün aklı başında ceza hukuklarında, suçun şahsiliği ilkesi varmış. Akça pakça orta sınıf faşizminin kafasının bir türlü basmadığı şeyi yeniden hatırlatayım: bir suçlu, ait olduğu (düşünülen) sınıfa, camiaya, örgüte mal edilemez. Biri size yolda laf atarsa gider polise şikayet edersiniz. Bu kimsenin Apaçi, Komançi ya da Abu Çi Çi olması fark etmez. Grubunun bütün üyelerini de sorumlu kılmaz.
İkincisi, hani önünde elpençe divan durduğunuz patron ve bünyesinde çalıştığınız yüksek kurumsal ‘ideallere’ sahip şirket filan var ya. Hah, işte bütün bunlar o apaçilere sattığınız cep telefonu sayesinde ayakta duruyor. Aman yani, fazla rahatsız olursanız kar marjınız düşüverir.

ÇOK ZEVKSİZLER (ÇAKMA)
Eğer kuşaklar boyu topraktan ya da sanayinden gelen bir zenginliğe sahip değilseniz, büyükbüyük dedenizle aynı ya da benzer eğitimi görmediyseniz, paranız cüzdanda değil de kimi evrakların üzerinde bulunmuyorsa; uzun lafın kısası aristokrasiye değil orta sınıfa aitseniz sahip olduğunuz her şey, edindiğiniz tüm zevkler, kimliğinizi oluşturan tüm parçacıklar ikinci eldir. Yani sizin deyişinizle, dur büyük yazayım, ÇAKMA’dır. Sonradan öğrenilmiştir. Çok azı sindirilmiş, geri kalanı üzerinize ancak teğellenmiştir.
Siz, eşten dosttan geri kalmamak için hayat boyu sevmeyeceğini bildiği müzikleri biriktiren, içine darallar geldiği halde rafına Kieslowski filmleri dizen, konusu gelince “OKUDUM ONU BEN!” diyebilmek için çok sıkıldığı halde elindeki kitabı fırlatıp atamayan, Fransa’nın bağrından kopmuş bir gastronomi uzmanı gibi “Rakının yanında şu yenmez, şampanyayla kumpanya yapılmaz” diye öğretmenlik taslayanlardansınız.
Ben sizi bu zavallılıklardan ötürü yargılamıyorum. Çünkü bu çağ, bu sistem, bu hayat böyle şeyleri zorunlu kılıyor. Acıklı yaşamlarımızı böyle merhemlerle ovmadan ağrılara katlanamıyoruz. Çünkü siz, büyük oranda ‘ben’im.
Unutmayınız ki Türkiye’de İstanbul’dan başka gerçek anlamıyla büyük şehir yoktur. Yani, Türkiye taşradır. Dolayısıyla taşranın kenti ‘işgali’ ekonomik, sosyal ve psikolojik bir masturbasyondan ibarettir. Ve kanaatimce nefret suçu işlenmediği sürece bu büyük taşra, hepimize yetecek kadar neşeli, zengin ve mutlu bir yer olabilir.
“En iyi kızılderili ölü olandır” sözünü bilirsiniz. Amerikalı kızılderili avcısı General Sheridan’a atfedilir. Bense kendi ülkemde her gün yeni bir Sheridan göreceğime, her gün yeni bir apaçi görmeyi elli kere tercih ediyorum. Mutlu yarınlar.


10 Nisan 2010 Cumartesi

YGS

ygsye giricek olan arkadaşlara sesleniyorum, Allah yardımcınız olsun, kolay kolay yapıp çıkın inşallah sınavdan. hiçbirinizi aramadım, hiçbirinizle konuşmadım sınavdan önce ki, rahatsız olucaksanız böyle bi durumdan gerginlik vermiyim diye. ama sınavdan önce düşündüm dua ettim size, buraya yazayım da tarihle beraber, kanıtım olsun. sınavdan sonra da aramam sizi, kötü geçtiyse moraliniz bozulmasın diye. inşallah hepinizinki çok iyi geçer. iyi geceler, iyi sınavlar.

9 Nisan 2010 Cuma

Guy RITCHIE -2

ben bu adamı seviyorum hakkaten.

filmi izlemeden film hakkında bilgi sahibi olmayı sevmeyenler izlemesinler bunları


"rock n rolla" dan:

"revolver" den:

16 Mart 2010 Salı

insan kendi samimiyetinin altını çizmeye kalktı mı, ister istemez üstünü de çiziyor. samimiyet, mahremiyetle mukayyet olsa gerek...
fuat atıf tufa, korkma ben varım (murat menteş)

28 Aralık 2009 Pazartesi

hi-def diye heycanlandığın, yüklenmesini beklediğin şeyin; yüklenemeden low-res olduğunun ortaya çıkması üzücü bişeymiş.

yüklense belki anlamıycaktım low-res olduğunu, güzel güzel izliycektim. ama olsun :)

4 Aralık 2009 Cuma

az önce haberde gördüm, bi adam başka bi adama bağırıyodu. söz o kadar saçma ki, haberin ne olduğunu falan da anlayamadım

"şeyhlerin - şıhların tarafında olma, cumhuriyetin tarafında ol! bölücü olma!"

bu tarz ironiler çok eylendiriyo beni :)

30 Ekim 2009 Cuma

blogumun renk düzenini değiştirdim.
daha düzenli toplu ve sakin oldu. ben de daha sakin olayım artık.

15 Ekim 2009 Perşembe

ders çalışırken, birdenbire

görünmez bi insansın, görünür olduğunu iddaa ediyosun. ben görünüyorum dediğin için, senin görünmeni engelliyceğini düşünerek birilerinin üzerine çarşaf örtmesine izin vermiyosun.
ne zaman ki görünmez olduğunu anlayıp üzerine o çarşafın örtülmesini istersin, -örtülürse- o çarşaf seni görünür kılar. senin olduğunu sandığın şekilde değil ama. zaten o şekilde görünmemen daha iyi...